Faruk Erem'in Broşürlerinden: DİYALEKTİK AÇIDAN CEZA YARGILAMASI
1) Tanım: Diyalektiğin şöylece tanımlandığına
rastlanır: "Her şeyin, ustalıkla ve incelikle
tartışılması sanatı". Bu tanım doğru sayılmaz.
Diyalektik sadece "sözlü tartışma sanatı"
değildir. Öyle olsa idi Saint Thomas'ın diyalektiği
"kısır bir tartışma sanatı" tanımlaması
haklı çıkardı. (bk. Gurvich, Dialetique et sociologie,
Paris, 1962, s. 15, Bellavista, lezioni. S.164).
Platoncu diyalektik şöylece özetlenebilir:
"Somut olgulardan hareket ederek genel tanıma
yükselme ve başka olgulara başvurarak tanımı
doğrulama sanatı" (Foulquie, P. Diyalektik. Çev. Timuçin, A. istanbul, 1975, s. 5).
Bir başka tanım da şudur: "Düşünme kurallarının tümü". Bu tanım yeterli değildir. Çünkü
"Diyalektik Düşünce" deki özelliği bu tanım yansıtmamaktadır.
"En yüksek diyalektik, insan aklının, gerçeği
tümden anlayabilmesi" dir; savı, esasında
"diyalektikte bütünsellik" ilkesinin farklı
deyimlerle tanıtılmasıdır (Vedrine, H. Les Philosophies de l'histoire, Paris, 1975, s. 15).
"Diyalektik sözcüğü öyle değişik anlamlar
aldı ki, şimdi ancak hangi anlamda alındığı
açıklıkla belirtilerek yararlı biçimde kullanılabilir.
Bu şartla da kullanılsa, uyandırabileceği
uygunsuz çağrışımlardan kaçınmak gerekir"
(Lalande, A. Vocabulaire techinique et critique
de la philosophie.- bk. Foulquie, P. Diyalektik.
Çev. Timuçin, A. istanbul, 1975, s. 5).
Kuşkusuz "dialektik" kavramı felsefe-mantık
konusu olarak, Marksist düşünceden daha
çok evvel hatta Hegel'den de (770-1831) ev-
vel vardı. Bu kavramın yalnız sosyal ekonomi
düşünce tekelinde kaldığı düşünülemez. Başka
alanlarda da uygulama daima var olmuş, fakat
isimlendirilmemiştir. Halbuki insanlık tarihinde
en eski diyalektik uygulaması itham -savunma-
hüküm üçlüsüdür (Kubalı, H.N. Anayasa Hukuku, istanbul, 1971, bk. Diyalektik
Felsefe, s. 492).
"Diyalektik süreç, genellikle tez, antitez,
sentez diye adlandırılan üç evreyi içerir, ama
Hegel bunları hep benimseme, yoksama (=inkar) ve
yoksamanın yoksaması diye adlandırır" (Foulquie Timuçin, s. 57; bk. Hegel,
Principes de la philosophie du droit, n. '82). Bir
dereceye kadar "Dava münasebeti" (Erem,
Usul, n. 8) kavramının temelinde diyalektik
yatar.
"Hegel'e göre varlığın özü çelişilerdir. Çelişi
olmasaydı varlık olmazdı. Çelişi oluşun ilkesidir...
Her önerme yadsımayı da birlikte getirir"
(Sarıca, M. Siyasi Düşünce Tarihi, istanbul, 1973, s. 162).
Adaletin temeli diyalektik insanlık görüşüdür."Diyalektik gorüş, insanlığın dar ve ilkel bakışını evrensel ölçüde genişletmektedir" (Hançerlioglu, O. Düşünce Tarihi, istanbul, 1970, s. 267). Bu yolla insanlık, insanı aşacaktır.
Diyalektik mantığa dayanır, fakat sadece mantık değildir. Diyalektik ile mantığı özleştirmek yanılgı doğurur.
Diyalektik sadece "doğru düşünmek sanatı" da değildir. Özellikle "doğruyu (gerçeği) bulmak sanatı" dır. "Usul Hukukunda Kıyas" sorunu ile Hegelci mantık arasında ilgi vardır. (bk. Öztekin, s. 97).
"Hegel'in diyalektik yöntemi şeyler arasında çelişkiler bulunduğunu kabulederken, bunu yalnızca maddenin bir yanı olarak görmektedir; öteki yanı daha önemlidir, yani bütün şeyler kendi içlerinde çelişkilidir ve iç çelişki, bütün hareketin ve canlılığın köküdür" (Boguslavski, Diyalektik, çev. Erdoğdu, V. Ankara 1977, s. 54).
Fakat "uyum karşıtlarla doğar, benzerlerle değil" (Herakleitos). "Diyalektik... gelişmenin itici gücünün zıtların şu veya bu olgu içinde verili olan çelişkilerin birliği ve mücadelesi olduğundan hareket eder" (Zagolov, Ekonomi Politiğin Temelleri, İstanbul, 1976, s. 50).
Hegel gibi düşünürsek bir şeyin varlığını benimsememiz gerekir. "Hegel sisteminin ilk üçlüsü en ünlü olanıdır; (Varlık) vardır, bu, benimseme ya da tezdir" (Foulquie- Timuçin, s.57; Stance, W.T., Hegel üstüne, çev. Belge, M.İstanbul, 1976, s. 121) Usul diyalektiginde benimseme şudur: Adalet vardır. Kuşkusuz bu "soyut akıl'ın benimsenmesidir. "Masumluk karinesi" de bir "tez" dir (bk. Erem, Usul,1973, n. 72).
"Diyalektiğe gösterilen ilgi, azalmak şöyle dursun, her gün biraz daha artıyor. Bu ilgi hiç kadar büyük olmamIştı" (Foulquie -Timuçin, s.83).
Bugün "Usul felsefesi" diyalektik dışında kurulamaz. "itham sistemi -tahkik sistemi karşıtlığının "karma sistem" de bir "halita" halinde birleştirilmesi yapay bir tutum olmuştur
(sistemler için: bk. Erem Usul, 1973, n. 26).Çünkü karma sistem bir "sentez" değildir."Sentez, ancak tez ve antitezin doğrusudur" (Stace -Belge, 176; kşz. Kunter, 5. Bası. n.37-e)
2) Diyalektik ve Usul: Usul hukuku, kendini bir teknikle dışlaştıran, diyalektik mantığına dayalı kurallar topluluğudur.
Usul hukukunu çeşitli yönlerden inceleyebiliriz. Yorumlarımız farklı da olabilir. Fakat sorun bu hukuku değiştirebilmek "diyalektik dinamizmi"ni ona sindirebilmekdir. Yorum "boş çabalar uğraşısı" olmaktan çıkmalıdır.
Diyalektik, "ilerletici yorum"a sürekli ve tükenmez"kaynak" olabilir (Tosun, s. 95).
Diyalektik görüşün usul hukukuna aktarılması onu, görevine daha fazla yaklaştıracaktır. Esasen usul hukuku bir diyalektiktir. Yasa, bazı hükümleri ile diyalektik kurallarına bağlılığına anımsatır, "suç vasfında değişiklik
de uyarma zorunluğu gibi". "Yargılama hukukunun özerkliği", "ceza muhakemesi hukukunun aletliği meselesi" (bk. Kunter, Ceza Muhakemesi hukuku 5.bası s.7 ,8).
Diyalektiğin bağımsızlığı ile daha iyi açıklanmaktadır (bk. Tosun, Ö.Suç muhakemesi hukuku, 1976, s. 32).
Türkiye'mizde şimdiye kadar yasaları açıklamaktan gayri bir çaba denenmemiştir. Bugün "Türk Adaleti" sosyal değişimi karşılayamamak hukuksal aczi içindedir.
Çağdaş sosyal bilimlerin (değişme) kavramını öteki kavramlardan üstün tutması" nın nedenleri küçümsenemez (Güvenç, B. Sosyal ve Kültürel değişme, Ankara, 1976, s. 3). "Diyalektik mantığın sosyal değişmenin hızına yönüne koşut olarak ortaya çıkıp biçimlenişi
ve geçerlilik kazanması bir rastlantı değil, kaçınılmaz bir sonuçtur" (Güvenç, s. 15).
Platon'a göre "bir toplumda Adalet Düzenini kurmak için, insanları iyiye yöneltmek için
doğrunun ve iyinin gerçek fikrine sahip olmak
gerekir. Bu koşulu gerçekleştirmek için tek yol
var: Doğrunun ve iyinin sezgisine ulaşmak"
(Foulquie-Timuçin, s. 21). Buna ancak usul diyalektiği ile ulaşabiliriz.
Tarihsel diyalektikçilere göre "her çağın
kendine özgü felsefesi ve adaleti vardır". Bu
uyarı "kesin hüküm" açısından düşündürücüdür. Bu konuya aşağıda değinilecektir.
Usul diyalektiği salt gözlemci değil, kanıtlayıcı mantıktır. "Akla uygun her şey gerçektir" (Hegel).
"Hiçbir şey kendi karşıtı olmaksızın (bilinmeksizin) ortaya çıkmaz". itham -savunma hüküm (sentez) üçlüsü kendini tanımlamak istediği zaman kendi karşıtına muhtaçtır" (Hilalv, s. 55, 75). Hükmün şeklen değil, gerçekte varoluşu itham-savunma diyalektiğine bağlıdır.
Görünüş her şey demek değildir, belki de -bir açıdan- görünüş hiçbir şey değildir. 0 halde "usul işlemleri"ni sadece "görünüş" niteliğinde değil, amaca göre uygulamak gerekir. Bu amaca "Usul diyalektiği" ile varabiliriz. Fakat usul diyalektiği "görünüş mantığı" olmamalı, "mantıksal diyalektik" esas tutulmalıdır.
Bir kimseyi sanıklamak onu "birey" olarak ele almaktır. Halbuki "birey bir soyutlamadır, çünkü o çevresindeki varlıkların kendisi üzerindeki etkisine ve bütünün geçmişine bağlıdır. Dolayısıyla, onu, ona yönelen bütün eylemlerin ve onun çevresi karşısındaki tepkilerinin kavuşma noktasına yerleştirerek anlayabiliriz"
(Foulquie- Timuçin, s. 67). Eger bir usul hukuku, bu anlamda sanığı "tecrit" ederse diyalektik "eksik konulu" olmakla kusurlanır, sonuç vermez, daha iyi bir deyimle, sonuç (=hüküm) belki de yanlış olur.
İtham ve savunma, toplum adına bir "eylem"le sonuçlanır: Bu "hüküm"dür. Bu nedenle Hegelin şu tanımı usul hukukuna uygun düşer: "Diyalektik hem dış dünyada hem insan
dünyasında hareketin genel yasalarını inceleyen bilimdir".
3) Hegelci oluş ve kesin hüküm: "Kesin hüküm" sadece hukuksal bir gereksinmeden doğmuştur. Çünkü "diyalektiğin her biçiminde ortak bir özellik vardır: dinamiklik. Mantık
ise duraldır" (Foulquie: -Timuçin s.134).
"Doğru bile canlılar kadar durağan değil, zamanla yanlış haline geliyor" (Foulquie: -Timuçin s.72). "Kesin hüküm", yeni delilleri gerektiren "yargılamanın yenilenmesi"
kavramları üzerinde revizyonist olmak zorunluğu vardır. Bir şeyin yasal değişmezliği, değişmemesine yeterli değildir. Diyalektikte, başlangıçta "benimsemenin konusu" değişirse,
ilk kabulde ısrarlı olmayız.
"Diyalektik düşüncede değişmez doğru yoktur, her benimseme kendi yoksamasını, bu yoksama da kendi yoksamasını çağırır, bundan da geçici bir sentez doğar, bu geçici sentezle
yeni bir üçlü başlayacaktır" (Foulquie: -Timuçin). Yargılamaların, belli bir süre sonra kendiliğinden (resen, istek olsun olmasın) yenilenmesinin bir "usul müessesesi" haline getirilmesi önerisinin dayanağı diyalektik düşüncedeki "hükümlerin (=sentezin) izafiligi" dir.
4) Diyalektik ve savunma: Diyalektik, dar olmayan bir anlam taşır. Bir düşünceden (veya bir esastan) olumlu veya olumsuz, tüm sonuçları -eksiksiz- çıkarabilmek bir "sanat" sayılabilir.
"Müdafilik sanatı" nın büyük bir kısmı burada kendini gösterir. Fakat bu mantık ameliyesi aldatıcı veya gerçeğe benzer olmamalıdır, gerçeği olduğu gibi yansıtabilmelidir. Örneğin Stoiciens'lerin ustalığı, daima aldatıcı olmuştur. "Dıştan görünüşün mantığı" biçiminde savunma makbul sayılmaz. Kandırıcı değil, inandırıcı olabilmek, savunma diyalektiğinin temel öğesidir.
"Avukatlar, ancak akılcı dava usullerinin
uygulanmaya başlandığı devirlerde ortaya çıkmışlardır" (Weber, Rechtssoziologie, s. 238;
San, C. Max Weber' de hukukun ve meşru otoritenin sosyolojik analizi, tez den naklen, s.
167). 0 halde bu tarihçi gözlemin bir anlamı olmak gerekir. Nitekim "sadece belli formüller
söylemekle görevli (sözcü) ile, tüm hukuk tekniği bilgisini davalı ya da davacının savunmasına tahsis eden (avukat)
arasında büyük farklar vardır" (Weber-San, s. 167).
"Avukat nasıl hukukçuysa, diyalektikçi de
mantıkcıdlr" sözü (Foulquie -Timuçin s. 8)
gerçeği yansıtmaz. Hukukta uygulamacı (hakim, avukat, savcı) diyalektik düşünce diyalektik düşünce
yeteneğine ulaştırılmalıdır. Çünkü Diyalektik düşünce insanda doğuştan
gelmez, bu kazanılmış bir yetenektir.
Usul kanunları -bir açıdan- yetiştirici
niteliktedirler veya öyle olmalıdırlar
(bk. Fourastie, J. Les conditions de
1 'esprit scientifique, Paris, 1966, s.
249).
5) Diyalektik yargtlamada bütünsellik: Diyalektiğin, "hüküm" ün gerçekten varoluşunu sağlayabilmesi için
bir başka açldan da göz önünde tutulması gerekir. "Bütünsellik ilkesi, diyalektik düşüncenin en kapsayıcı ilkesidir.
Bu ilke en geniş anlamı ile, her
hangi bir şeyin tek başına ve içinde
bulunduğu bütünden ayrı olarak ele
alındığı zaman kavranamayacağını
ileri sürmektir", "bütünsellik ilkesi açısından
gerçeklik, bir organizma olarak düşünülür. Bu
organizmada parçalar, bütüne bağlıdır, nitekim
bütün de parçalara bağlıdır" (Hilav, s. 116).
"Diyalektik kuramlar (toplum) adı verilen
canlı-üstü varlığın bir bütün olduğu öncülü üstünde birleşiyorlar. Ancak bu varllığın nasıl bir
bütün olduğunda temel görüş ayrılıkları var. İşlevsel kuramlardaki (bütün) kavramı çeşitli
ögeleri daha iyi açıklamak için gerekli bir
araçtır. Oysa diyalektik yaklaşımda, bütünün
açıklanması söz konusudur" (Güvenç, s. 123).
"Usul hukukunun bütünlüğü" (Erem, Usul, 4.
Bası, n. 19) bu açıdan değerlendirilmelidir.
"Her şey kendisi ile uyumsuzluk içindedir"
(Foulquie -Timuçin) Diğer bir deyimle "karşıtlık" dıştan gelmez. "Suçlu insan" dediğimiz
"bütün" de suçlu olmak istemeyen bir güç de
vardır. Dava da bir bütündür. Sanığın suçlu olduğunu ve olmadığını kanıtlamak isteyen iki
güç yaratarak yapay da olsa diyalektiği sağlama çalışırız. Fakat bunu dava bütünün içinde
tutmak zorundayız. Davaya dıştan gelen bir güç
diyalektiği mutlaka bozacaktır. "Olağan dışı
yargılama" ların kusuru buradadır. Özellikle
"savunmanın köleleştirildiği" sistemlerde diyalektik ortam yok edilmiş olur. Usulde "vicahilik
kuralı", "savunma hakkı" daraltılırsa, müdafiden evrak saklanırsa" usul diyalektiği doğru sonuç vermeyecektir
(bk. Erem, savunma diyalektiği, Ankara 1973, s. 3; Erem, Siyasal davalar,
Ankara 1977, s. 3). "ithamı öğrenmek hakkı" itibar görmezse, diyalektik yok demektir (bk.
Erem, olağandışı yargılamalar, Ankara, 1976).
Her biri başka bir isteği yansıtsalar bile, bütün
savunma kısıtlamalarının birleştiği nokta şudur:
Savunma diyalektiğini saptırmak veya yetersiz
hale getirerek, sonuç vermesine engel olmak.
Bu amaçla diyalektik dokusunu zedelemekte kullanllan araçlar üzerinde durmakta
fayda vardır: "Eşit silahla çarpışma dengesini"
bozmak (De Mersico, A. Lezioni di diritto pro-
cessuale penale, Napoli, 1955, s. 25) sık rastla-
nan usullerdendir. Bu araç ya yasamadan gelir,
yahut yargıcın yasamaya uygun düşmeyen
müdahalelerine dayanır.
"Savunma gereklerini yerine getirebilme
olanağı" (Laski-Sayman, s. 26; bk. Foschini,
G. Giuducare, essere giudicati, Milano, 1966,
s. 81) sağlanmazsa savunma diyalektiği sonuç
vermeyecektir.
Diyalektiği zorlamaya en çok siyasal davalarda rastlanır.
"Hegel' in otorite teşkil eden
fikrine rağmen, insanlar, Devletin içinde olduğu kadar Devletin dışında da yaşarlar" (Spitz,
D. Anti-demokratik düşünce şekilleri. Çev:
Yalçın, Ş. istanbul, 1969, s. 7; Erem, Siyasal
Davalar, Ankara, 1977).
Diyalektiğin somutlaşması bir tekniği gerektirir.
0 halde "ceza usulü hukuku" bu tekniği sağlamak savındadır. Acaba sağlayabiliyor mu?
"Çapraz sorgusuz usuller" diyalektiğe en aykırı düşenlerdir. Bizim usul sistemimiz bunlar arasındadır.
Usul diyalektiğini "son soruşturma" ya indirgeli sayamayız. Kuşkusuz son soruşturma
"aleni celse" de daha somut gözükür. Fakat
kelimenin tam anlamlyla usul diyalektiğinin
sonuç verebilmesi, "olayların özündeki çelişkiler" in aleni celsede tartışma konusu haline
getirilebilecek kadar açık-seçik ortaya konulabilmesi koşuluna bağlıdır. Bu nedenle usulde
devamlılık kavramı temel kavramlardandır.
0 halde itham-savunma diyalektiğinin doğal koşullarını sağlamak, bu koşulları -başkaca maksatlarla- bozmamak, gerçek bütüne
(gerçek hükme) varabilmenin tek yoludur.
|